Ben
İstanbul'a İzmir'den gelmiştim. Bu yüzden bu şehri ne kadar sevsem de
hep bir parça yabancı hissettiğimi itiraf etmeliyim. Ama son bir
haftadır ilk defa kendimi yabancı olmadığım bir şehirde buldum. Gezi
Parkı'na gidin. Orada artık polis (en azından üniformalı) yok. Bu ne
demek biliyor musunuz, şimdi orada herkes birbirinden sorumlu. Zaten tam
olarak bu yüzden şu anda bence İstanbul'da en güvende
olacağınız yer orası. Önceleri öteki sayılan kim olursanız olun şimdi
Gezi Parkı'nda hoş karşılanacaksınız. Eşcinsel ya da transseksüelseniz
burada dışlanmayacak, hakarete uğramayacaksınız. Bir kadınsanız tacize
uğrama korkusu olmadan istediğiniz gibi giyinebilecek ve hareket
edebileceksiniz. Liseli bir çocuksanız kimse size "sen sus, anlamazsın"
demeyecek. Başörtülüyseniz ya da bayrak açıyorsanız kimse size "sen
gelme, uzak dur" demeyecek. Dedikodulara kanmayın, herkesin tek yaptığı
bir ihtiyacınız olup olmadığını sormak ve size yardım etmek olacak.
Her tür sivil toplumu kuruluşuna, her mesaja ve her düşünceye eşit yer var şu anda Gezi Parkı'nda. Herkes kendi derdini anlatıyor ama aynı amaç için birleşiyor. Ağaçlara başta Abdullah Cömert olmak üzere bugüne dek devlet terörü sonucu hayatını kaybetmiş kişilerin ismi verilmiş. Bugüne kadar Türkiye'de canı yanmış hiçbir kimsenin ve topluluğun adının görmezden gelinmediğini söyleyebilirim. Hiçbir grubun dertleri yok sayılmıyor. Burada toplanan gençler aslında ihtiyaç sahibi olan kendileri olmalarına rağmen oraya gittiğinizde size yemek ikram ediyor, gazdan etkilenirseniz ilaçlar ve maskelerle ilk onlar yardımınıza koşuyor. LGBTT üyeleri mor sprey boyalarıyla duvarlardaki cinsiyetçi küfürleri siliyor. TGB'liler ağaçları bayraklarla çiçek açtırıyor. Antikapitalist Müslümanlar her zamanki gibi flamalarıyla aynı yerlerini koruyor, Nor Zartonk ve kadın platformlarıyla yan yana direniyorlar. Dün gece meydan tarafında halay çekilirken, parkın içlerinde küçük bir grup tango yapıyordu. Eyleme önceki günlerde katılan lise örgütlenmelerinden çocuklar sürekli ortalığı topluyor, elinizde bir çöp gördükleri anda torbalarıyla koşup yere atmanıza bile fırsat vermiyorlardı. Öyle güzel çocuklar görüyorum ki her gün orada, o yaştaki kendi halimden utanıyorum.
Medyanın alanın şen şakrak anlarını çekip, gece geç saatlerde olanları göstermemesine kanmayın. Her şey o kadar da güllük gülistanlık değil. Gece geç saatte mutlaka bir mazeret çıkarılıp barikatlara saldırılıyor. Dün gece 01.30 sularında henüz sakinken barikat tarafına indik. Gezi parkının "herkesin" olarak kalabilmesi için bir sürü genç orada nöbetteydi. Bu arada kimse heveslenmesin, aralarına dışardan gönderilen adamların polise taş atamaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Çocuklar zehir gibi valla sayın başbakan, yemiyorlar! Biz gittiğimizde polisten bir saldırı gelmediği için bekleme halindeydiler. Sakin bir gece olmasını umuyorlardı. Barikatta bile liseli kızlar ellerinde çöp torbalarıyla en küçük parçaya kadar çöpleri toplayıp ortalığı temizliyordu. Çapulcu, marjinal dedikleri bu çocuklar ilk barikattan patlama sesleri geldiğinde bile bu işi bırakmadılar ve ciddiyetle çalışmaya devam ettiler. Seslerden kısa süre sonra koşarak gelenler oldu. Polis bize taş atıldı deyip yine saldırmaya başlamış. Pantolonu yırtılmış bir çocuğa iyi olup olmadığını sordum, polisler kovaladığında korkudan barikata tırmanıp kaçmaya çalışırken bacağına demir girdiğini söyledi. Telaşla " Gel revire çık pansuman yapsınlar" dediğimdeyse, gülümseyip "Nefes aldığımız sürece sorun yok be abla" dedi. Sesler yaklaştığı ve ben gaz karşısında pek de dayanıklı olmadığım için eşim parka çıkmamı istedi. Parkta az önce kız arkadaşıyla oturmuş şarkı söyleyen gençler, saldırı olduğunu duydukları anda yerlerinden kalkıyor, bir an bile tereddüt etmeden gaz maskelerini takıp barikata yardıma koşuyorlardı.
Sonrasında beklenen oldu, barikatlara o kadar yoğun gaz atılmıştı ki park bir anda zehirli duman altında kaldı. Megafonlardan maske takma anonsu yapıldı. Az önce şarkı söylenip, halay çekilen parkta feryatlar duyuldu. Gönüllüler ellerinde solüsyonlar ve maskelerle herkesin yanına koşup yardım etmeye başladılar. Direnişçiler hiçbir yere gitmedi, biraz toparlanır toparlanmaz yeniden seslenmeye devam ettiler: "Faşizme karşı omuz omuza!" Gazdan etkilenenler ve yaralılar gelmeye başladı. Revirden süt dağıtmaya çıktım, doktorlar her yere koşmaya çalışıyordu. "Nefes aldığımız sürece sorun yok" , iyi de saldırı altında nefes alamıyor ki bu çocuklar! Gazdan etkilenmiş perişan halde bir kız gördüm, ona da süt vermek istedim. "Ben astım ilacımı aldım, şimdi iyi olurum, sütü lazım olanlara verin" dedi. Başka bir kız bayıldı, tıp öğrencileri yanına koştu. Evlerimizin bu kadar yakınında vicdanı olan kimsenin kayıtsız kalamayacağı sahneler yaşandı yine.
Bu kadar büyük bir değişimin sorumluluğunu gencecik çocuklarımızın, kardeşlerimizin üzerine yıkıp kenardan seyredemeyiz. Evet, onlar gönüllü, hareketlerini çok başarılı bir şekilde, akıllıca idare ediyor ve canla başla çalışıyor ama bu fedakarlıkları sadece onların yüklenmesini isteyemeyiz. Lütfen onları imkanınız ölçüsünde gece de yalnız bırakmayın. En azından ihtiyaç malzemesi sağlayarak oradaki zor durumlarını biraz olsun hafifletmeye çalışın. Biz bugüne kadar bir kenarda şikayet edip durduk, onlar hem ayağa kalktı hem de hepimizi ayağa kaldırdılar.
https://www.facebook.com/photo.php?v=10151606714993851
MERVE
Her tür sivil toplumu kuruluşuna, her mesaja ve her düşünceye eşit yer var şu anda Gezi Parkı'nda. Herkes kendi derdini anlatıyor ama aynı amaç için birleşiyor. Ağaçlara başta Abdullah Cömert olmak üzere bugüne dek devlet terörü sonucu hayatını kaybetmiş kişilerin ismi verilmiş. Bugüne kadar Türkiye'de canı yanmış hiçbir kimsenin ve topluluğun adının görmezden gelinmediğini söyleyebilirim. Hiçbir grubun dertleri yok sayılmıyor. Burada toplanan gençler aslında ihtiyaç sahibi olan kendileri olmalarına rağmen oraya gittiğinizde size yemek ikram ediyor, gazdan etkilenirseniz ilaçlar ve maskelerle ilk onlar yardımınıza koşuyor. LGBTT üyeleri mor sprey boyalarıyla duvarlardaki cinsiyetçi küfürleri siliyor. TGB'liler ağaçları bayraklarla çiçek açtırıyor. Antikapitalist Müslümanlar her zamanki gibi flamalarıyla aynı yerlerini koruyor, Nor Zartonk ve kadın platformlarıyla yan yana direniyorlar. Dün gece meydan tarafında halay çekilirken, parkın içlerinde küçük bir grup tango yapıyordu. Eyleme önceki günlerde katılan lise örgütlenmelerinden çocuklar sürekli ortalığı topluyor, elinizde bir çöp gördükleri anda torbalarıyla koşup yere atmanıza bile fırsat vermiyorlardı. Öyle güzel çocuklar görüyorum ki her gün orada, o yaştaki kendi halimden utanıyorum.
Medyanın alanın şen şakrak anlarını çekip, gece geç saatlerde olanları göstermemesine kanmayın. Her şey o kadar da güllük gülistanlık değil. Gece geç saatte mutlaka bir mazeret çıkarılıp barikatlara saldırılıyor. Dün gece 01.30 sularında henüz sakinken barikat tarafına indik. Gezi parkının "herkesin" olarak kalabilmesi için bir sürü genç orada nöbetteydi. Bu arada kimse heveslenmesin, aralarına dışardan gönderilen adamların polise taş atamaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Çocuklar zehir gibi valla sayın başbakan, yemiyorlar! Biz gittiğimizde polisten bir saldırı gelmediği için bekleme halindeydiler. Sakin bir gece olmasını umuyorlardı. Barikatta bile liseli kızlar ellerinde çöp torbalarıyla en küçük parçaya kadar çöpleri toplayıp ortalığı temizliyordu. Çapulcu, marjinal dedikleri bu çocuklar ilk barikattan patlama sesleri geldiğinde bile bu işi bırakmadılar ve ciddiyetle çalışmaya devam ettiler. Seslerden kısa süre sonra koşarak gelenler oldu. Polis bize taş atıldı deyip yine saldırmaya başlamış. Pantolonu yırtılmış bir çocuğa iyi olup olmadığını sordum, polisler kovaladığında korkudan barikata tırmanıp kaçmaya çalışırken bacağına demir girdiğini söyledi. Telaşla " Gel revire çık pansuman yapsınlar" dediğimdeyse, gülümseyip "Nefes aldığımız sürece sorun yok be abla" dedi. Sesler yaklaştığı ve ben gaz karşısında pek de dayanıklı olmadığım için eşim parka çıkmamı istedi. Parkta az önce kız arkadaşıyla oturmuş şarkı söyleyen gençler, saldırı olduğunu duydukları anda yerlerinden kalkıyor, bir an bile tereddüt etmeden gaz maskelerini takıp barikata yardıma koşuyorlardı.
Sonrasında beklenen oldu, barikatlara o kadar yoğun gaz atılmıştı ki park bir anda zehirli duman altında kaldı. Megafonlardan maske takma anonsu yapıldı. Az önce şarkı söylenip, halay çekilen parkta feryatlar duyuldu. Gönüllüler ellerinde solüsyonlar ve maskelerle herkesin yanına koşup yardım etmeye başladılar. Direnişçiler hiçbir yere gitmedi, biraz toparlanır toparlanmaz yeniden seslenmeye devam ettiler: "Faşizme karşı omuz omuza!" Gazdan etkilenenler ve yaralılar gelmeye başladı. Revirden süt dağıtmaya çıktım, doktorlar her yere koşmaya çalışıyordu. "Nefes aldığımız sürece sorun yok" , iyi de saldırı altında nefes alamıyor ki bu çocuklar! Gazdan etkilenmiş perişan halde bir kız gördüm, ona da süt vermek istedim. "Ben astım ilacımı aldım, şimdi iyi olurum, sütü lazım olanlara verin" dedi. Başka bir kız bayıldı, tıp öğrencileri yanına koştu. Evlerimizin bu kadar yakınında vicdanı olan kimsenin kayıtsız kalamayacağı sahneler yaşandı yine.
Bu kadar büyük bir değişimin sorumluluğunu gencecik çocuklarımızın, kardeşlerimizin üzerine yıkıp kenardan seyredemeyiz. Evet, onlar gönüllü, hareketlerini çok başarılı bir şekilde, akıllıca idare ediyor ve canla başla çalışıyor ama bu fedakarlıkları sadece onların yüklenmesini isteyemeyiz. Lütfen onları imkanınız ölçüsünde gece de yalnız bırakmayın. En azından ihtiyaç malzemesi sağlayarak oradaki zor durumlarını biraz olsun hafifletmeye çalışın. Biz bugüne kadar bir kenarda şikayet edip durduk, onlar hem ayağa kalktı hem de hepimizi ayağa kaldırdılar.
https://www.facebook.com/photo.php?v=10151606714993851
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder